AB Parlamentosu, Brüksel
9 Ocak 2012 Pazartesi günü Brüksel'e
gittim. Yolculuk sebebim ertesi gün Avrupa Parlamentosu'nda yapacağım mesleki
eğitim konulu konuşma. Parlamento, Erasmus ve Leonardo eğitim fonlarının tüm
Akdeniz ülkelerine yaygınlaştırılması amacıyla bir çalışma yapıyor. Bu
çerçevede beni de Akdeniz Odalar Birliği (ASCAME) Başkanı sıfatımla davet
etmişler. Hazır oraya kadar gitmişken hem Avrupa Birliği konusunda hem de
Brüksel'deki Türk toplumunun önde gelenleri ile görüşmeler yapmayı planlıyorum.
Salı sabahı, dostum da olan, Brüksel
bölgesi devlet Bakanı Emir Kır ile kahvaltıda bir araya geldik. Belçika üç
bölgeye ayrılmış federal bir ülke. Kuzeyde Flaman bölgesi, güneyde Valon
bölgesi ve başkent çevresini kapsayan Brüksel bölgesi mevcut. Her üç bölgenin
de kendi parlamentoları ve hükümetleri var. Bir de bunların üstünde federal
meclis ve hükümet bulunuyor. Ağırlıklı tüm kanunlar, özellikle halkı
ilgilendiren günlük hayata dair tüm düzenlemeler, yerel hükümetlerin
yetkisinde. Federal hükümetse uluslararası konularda söz sahibi.
GURBETTE YAŞAMAYI BİLİRİM
Yüksek tahsilimi Brüksel'de yaptığım
için, gurbette yaşamak nedir biraz bilirim. Özellikle gurbetteki Türkler
anavatanlarını nasıl severler, nasıl anavatanlarının kendilerini sahiplenmesini
beklerler ve bu konularda ne kadar hassastırlar; benzer duyguları bizzat
tattım. İki sene gurbette öğrencilik yapmış biri bile bu psikolojiyi yaşamış
ise, gurbette doğmuş, orada yaşayan ve anavatanını birkaç yılda bir görebilen
bir çifte vatandaşımızın hissiyatını varın siz hesaplayın... Özellikle
Avrupa'da vatandaşlarımız arasında en önemli duygunun aidiyet olduğunu bizzat
yaşayarak tecrübe ettim.
Bu yüzden Emir Bey, yeni çıkan bedelli
askerlik yasasının Belçika'daki vatandaşlarımız arasında yarattığı
memnuniyetsizlikten bahsedince hiç şaşırmadım. Bildiğiniz gibi, yasadan evvel
yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız 5 bin 200 Euro ödeyip 20 gün askerlik
yapıyorlardı. Yeni yasa ile bu rakam 10 bin Euro'ya yükseltildi ve askerlik
yapma zorunluluğu kaldırıldı. Yasanın Türkiye'de ikamet edenleri kapsayan
yönleri de var ancak Avrupalı Türkler üzerinde bu yasanın çok olumsuz bir
etkisi olmuş. Sanırım yasa çıkarılırken ağırlıklı olarak Türkiye'de yaşayanlar
hesaba katıldığından, işin diğer yönü pek düşünülmemiş.
Yasa çıktığında hiç geçiş süresi
tanınmadığından, binlerce vatandaşımız yasanın kapsamına girmeden 5 bin 200
Euro verip 20 gün askerlik yapabilmek için konsolosluklara hücum etmiş.
Büyükelçimiz Sn. Musa da, daha sonra kendisini ziyaret ettiğimde, o günlerde
gece yarılarına kadar mesai yaptıklarını anlattı. Unutmamak lazım ki şu an
Avrupa Birliğinde işsizlik yüzde 10'larda ve bu rakam Türkler arasında yüzde
30. Dolayısıyla 5 bin 200 Euro bile gurbetçilerimiz için büyük bir rakamken
şimdi 10 bin Euro çok daha büyük para.
20 GÜN DE OLSA ASKERLİK BİR AİDİYETTİ
Ama bence asıl büyük sorun aidiyet
hissiyatında. Bu yasa, "Türkiye bizi sadece para kaynağı olarak görüyor,
harcınızı ödeyin bir şeye karışmayın diyor" şeklinde yorumlanmış. Askere
gelmek, o üniformayı giymek, 20 gün dahi olsa vatana hizmet etmek, tüm
yaşamlarını yurtdışında geçiren insanlar için önemli bir aidiyet sembolü idi.
Bildiğiniz gibi yurtdışındaki Türkler oy da kullanamıyor. Ayrıca askerlik
yapmayan bir Türk kanunlar önünde çok zor duruma düşer.
Benim korkum, bu aidiyet sembollerini
kaybeden, 10 bin Euro gibi ciddi bir mali külfeti kaldırmakta zorlanacak ve
kanun önünde suçlu duruma düşmek istemeyecek birçok üçüncü nesil Avrupalı
vatandaşımızın çözümü Türk vatandaşlığından çıkmakta bulması...
Bu, bizim millet olarak çok büyük bir
kaybımız demektir.
SARKOZY AB ÜYELİĞİMİZİ İYİCE ZORA SOKAR
Salı günkü ikinci randevum AB
nezdindeki daimi temsilcimiz, Büyükelçi Selim Yenel’leydi. Sayın Büyükelçi ile
Türkiye - AB ilişkilerini konuştuk. Müzakere sürecindeki tıkanıklık, Kıbrıs
sorunu ve Fransa'nın tutumu ile tam bir çıkmaza girdi.
Sarkozy tekrar seçilirse AB sürecimiz
iyice zora girecek. Sarkozy Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu ama Avrupa
Birliği'nde yerinin olmadığını söylüyor. Kıbrıs meselesinde ise, KKTC'nin
izolasyonu sona ermeden ve BM süreci tamamlanmadan ek hiçbir taviz
vermeyeceğimizi kesin olarak belirttik. Tüm bu gelişmeler AB yolunda kısa
vadede pek bir gelişme olmayacağının göstergesi.
SIRADA SIRBİSTAN VE İZLANDA VAR
IKV Brüksel Temsilciliği'nde yaptığım
görüşmeler de, bu konudaki izlenimimi değiştirmedi. TOBB (Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği) Brüksel temsilcisi Sayın Bülent Bilgiç ve İKV temsilcisi Sayın
Haluk Nuray da düşüncelerimi teyit etti. Görüşüm, önümüzdeki yıl Hırvatistan,
Sırbistan ve İzlanda'nın AB'ye girdiği bir dönem olacak. 2012'nin ikinci dönem
başkanlığı Kıbrıs Rum Kesimi'nde. Bu, Türkiye'nin AB ile ilişkisini minimum
düzeye indirmesi demek. Zaten ekonomik dengeler bu şekilde gitmeye devam
ederse, birkaç sene sonra nasıl bir Avrupa ile karşı karşıya olacağımız, bu
yeni Avrupa'ya Türkiye'nin nasıl yaklaşacağı apayrı bir konu. Senelerce süren
müzakereler sonucu, artık ne Türkiye eski Türkiye ne de Avrupa eski Avrupa.
Yeni şartların da yeni yaklaşımlar getirmesi çok doğal.
TOBB ve IKV Brüksel Temsilcileri ile heyetimiz
Devam Edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder