13 Ocak 2012 Cuma

Belçika'dan Türkiye'ye Samimi Bir Bakış

AB Parlamentosu, Brüksel

9 Ocak 2012 Pazartesi günü Brüksel'e gittim. Yolculuk sebebim ertesi gün Avrupa Parlamentosu'nda yapacağım mesleki eğitim konulu konuşma. Parlamento, Erasmus ve Leonardo eğitim fonlarının tüm Akdeniz ülkelerine yaygınlaştırılması amacıyla bir çalışma yapıyor. Bu çerçevede beni de Akdeniz Odalar Birliği (ASCAME) Başkanı sıfatımla davet etmişler. Hazır oraya kadar gitmişken hem Avrupa Birliği konusunda hem de Brüksel'deki Türk toplumunun önde gelenleri ile görüşmeler yapmayı planlıyorum.

Belçikalı Bakan Sn. Emir Kır

Salı sabahı, dostum da olan, Brüksel bölgesi devlet Bakanı Emir Kır ile kahvaltıda bir araya geldik. Belçika üç bölgeye ayrılmış federal bir ülke. Kuzeyde Flaman bölgesi, güneyde Valon bölgesi ve başkent çevresini kapsayan Brüksel bölgesi mevcut. Her üç bölgenin de kendi parlamentoları ve hükümetleri var. Bir de bunların üstünde federal meclis ve hükümet bulunuyor. Ağırlıklı tüm kanunlar, özellikle halkı ilgilendiren günlük hayata dair tüm düzenlemeler, yerel hükümetlerin yetkisinde. Federal hükümetse uluslararası konularda söz sahibi.

GURBETTE YAŞAMAYI BİLİRİM

Yüksek tahsilimi Brüksel'de yaptığım için, gurbette yaşamak nedir biraz bilirim. Özellikle gurbetteki Türkler anavatanlarını nasıl severler, nasıl anavatanlarının kendilerini sahiplenmesini beklerler ve bu konularda ne kadar hassastırlar; benzer duyguları bizzat tattım. İki sene gurbette öğrencilik yapmış biri bile bu psikolojiyi yaşamış ise, gurbette doğmuş, orada yaşayan ve anavatanını birkaç yılda bir görebilen bir çifte vatandaşımızın hissiyatını varın siz hesaplayın... Özellikle Avrupa'da vatandaşlarımız arasında en önemli duygunun aidiyet olduğunu bizzat yaşayarak tecrübe ettim.

Bu yüzden Emir Bey, yeni çıkan bedelli askerlik yasasının Belçika'daki vatandaşlarımız arasında yarattığı memnuniyetsizlikten bahsedince hiç şaşırmadım. Bildiğiniz gibi, yasadan evvel yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız 5 bin 200 Euro ödeyip 20 gün askerlik yapıyorlardı. Yeni yasa ile bu rakam 10 bin Euro'ya yükseltildi ve askerlik yapma zorunluluğu kaldırıldı. Yasanın Türkiye'de ikamet edenleri kapsayan yönleri de var ancak Avrupalı Türkler üzerinde bu yasanın çok olumsuz bir etkisi olmuş. Sanırım yasa çıkarılırken ağırlıklı olarak Türkiye'de yaşayanlar hesaba katıldığından, işin diğer yönü pek düşünülmemiş.

Yasa çıktığında hiç geçiş süresi tanınmadığından, binlerce vatandaşımız yasanın kapsamına girmeden 5 bin 200 Euro verip 20 gün askerlik yapabilmek için konsolosluklara hücum etmiş. Büyükelçimiz Sn. Musa da, daha sonra kendisini ziyaret ettiğimde, o günlerde gece yarılarına kadar mesai yaptıklarını anlattı. Unutmamak lazım ki şu an Avrupa Birliğinde işsizlik yüzde 10'larda ve bu rakam Türkler arasında yüzde 30. Dolayısıyla 5 bin 200 Euro bile gurbetçilerimiz için büyük bir rakamken şimdi 10 bin Euro çok daha büyük para.

20 GÜN DE OLSA ASKERLİK BİR AİDİYETTİ

Ama bence asıl büyük sorun aidiyet hissiyatında. Bu yasa, "Türkiye bizi sadece para kaynağı olarak görüyor, harcınızı ödeyin bir şeye karışmayın diyor" şeklinde yorumlanmış. Askere gelmek, o üniformayı giymek, 20 gün dahi olsa vatana hizmet etmek, tüm yaşamlarını yurtdışında geçiren insanlar için önemli bir aidiyet sembolü idi. Bildiğiniz gibi yurtdışındaki Türkler oy da kullanamıyor. Ayrıca askerlik yapmayan bir Türk kanunlar önünde çok zor duruma düşer.

Benim korkum, bu aidiyet sembollerini kaybeden, 10 bin Euro gibi ciddi bir mali külfeti kaldırmakta zorlanacak ve kanun önünde suçlu duruma düşmek istemeyecek birçok üçüncü nesil Avrupalı vatandaşımızın çözümü Türk vatandaşlığından çıkmakta bulması...

Bu, bizim millet olarak çok büyük bir kaybımız demektir.

SARKOZY AB ÜYELİĞİMİZİ İYİCE ZORA SOKAR

Salı günkü ikinci randevum AB nezdindeki daimi temsilcimiz, Büyükelçi Selim Yenel’leydi. Sayın Büyükelçi ile Türkiye - AB ilişkilerini konuştuk. Müzakere sürecindeki tıkanıklık, Kıbrıs sorunu ve Fransa'nın tutumu ile tam bir çıkmaza girdi.

Büyükelçimiz Sn. Selim Yenel

Sarkozy tekrar seçilirse AB sürecimiz iyice zora girecek. Sarkozy Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu ama Avrupa Birliği'nde yerinin olmadığını söylüyor. Kıbrıs meselesinde ise, KKTC'nin izolasyonu sona ermeden ve BM süreci tamamlanmadan ek hiçbir taviz vermeyeceğimizi kesin olarak belirttik. Tüm bu gelişmeler AB yolunda kısa vadede pek bir gelişme olmayacağının göstergesi.

SIRADA SIRBİSTAN VE İZLANDA VAR

IKV Brüksel Temsilciliği'nde yaptığım görüşmeler de, bu konudaki izlenimimi değiştirmedi. TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Brüksel temsilcisi Sayın Bülent Bilgiç ve İKV temsilcisi Sayın Haluk Nuray da düşüncelerimi teyit etti. Görüşüm, önümüzdeki yıl Hırvatistan, Sırbistan ve İzlanda'nın AB'ye girdiği bir dönem olacak. 2012'nin ikinci dönem başkanlığı Kıbrıs Rum Kesimi'nde. Bu, Türkiye'nin AB ile ilişkisini minimum düzeye indirmesi demek. Zaten ekonomik dengeler bu şekilde gitmeye devam ederse, birkaç sene sonra nasıl bir Avrupa ile karşı karşıya olacağımız, bu yeni Avrupa'ya Türkiye'nin nasıl yaklaşacağı apayrı bir konu. Senelerce süren müzakereler sonucu, artık ne Türkiye eski Türkiye ne de Avrupa eski Avrupa. Yeni şartların da yeni yaklaşımlar getirmesi çok doğal.

TOBB ve IKV Brüksel Temsilcileri ile heyetimiz

Devam Edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder