20 Ağustos 2011 Cumartesi

Somali Heyet Gezisi II


Havaalanından çıktıktan sonra ilk durağımız Kızılay kampı oldu. Diğer kamplarla kıyaslandığında son derece temiz, düzenli, kalabalık değil ve tüm temel ihtiyaçları karşılanmış. Kampı hep beraber geziyoruz. Diğer kamptakiler gibi buradaki mülteciler de yaşadıkları yerdeki açlık ve silahlı çatışmadan günler boyu yürüyerek kaçmışlar. Yolda yakınlarını kaybetmişler. Bütün bu yaşanılan felaketlere rağmen şaşırtıcı bir dinginlikleri var ve dudaklarından gülümseme eksik olmuyor.


İkinci ziyaret ettiğimiz yer daha büyük bir kamp. Türk STK lar kampa sağlık ve beslenme desteği veriyorlar. Sn Başbakan ve yanındaki heyet hastaneyi ziyaret ederken ben herkesten ayrılıp iki gazeteci ile beraber kampın içlerine doğru ilerledim. Gördüğüm fakirliği ve çaresizliği kelimelere dökebileceğimi zannetmiyorum. Bir görevli yanımızdan hiç ayrılmadı. Varlığını o an için lüzümsuz addetmiştim ama daha sonra yaşadığım talihsiz bir olay kamptaki ilişkilerin ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu bana çok iyi anlattı.

Bu kamptaki anım ise hüzünlü. Yavaş yavaş yürürken kadınlı, erkekli, çocuklu bir gurup etrafımı sardı; Swahili konuştuklarından bana söylediklerini önce anlamadım. Sonra ihtiyar bir mülteci kırık dökük bir arapça ile bana hitap etti ;

- Bu kız (geri dönen gazeteci arkadaşı göstererek) arap kızı mı?

Ondan daha bozuk arapçamla ben cevap verdim;

- Hayır Türk, biz Türküz, Türkiye'den geliyoruz.
-Siz resim çekiyorsunuz ama çektiğiniz resimlerin bize bir faydası yok.
- ........
- Beş gündür buradayız biz.
- Karnınız aç mı?
- Evet, yanınızda yemek getirdiniz mi?
- Yanımızda yok. Ama bir uçak ve gemi geliyor, içleri yiyecek dolu.
- Ne zaman gelirler?
- Uçak yarın gelir. Gemi birkaç gün sonra. Gemi büyük, içi yiyecek dolu.

Bu sözüm üzerine yaşlı adam döndü ve kendi dilinde kalabalığa birşeyler anlattı. Bir anda etrafımızı saran kadınlar ve çoçuklar ellerini çırparak şarkı söylemeye başladılar. Gözlerindeki sevinci anlatmama imkan yok. Bu hiç beklemediğim tepki karşısında şaşkınlıktan öylece kalakaldım. Daha sonra ben de onlara gülümsedim ve yaşlı muhatabım başta olmak üzere ellerini sıktım. Kafamı çevirdiğimde ise uzaktan bizim heyetin hareket etmek üzere araçlara bindiklerini gördüm. Kampın ortasında kalmıştım!

Kalabalığın büyük kısmı çıkış yolu üzerine toplanmış, neredeyse etten bir duvar oluşturmuşlar bizimkileri uğurluyorlar. Bizlerin sabit aracı olmadığından yokluğumu farketmezlerdi. Daha sonra onları yakalamam için de araç bulmama imkan yoktu. Bulsam bile güvenlik olmadan aracın Mogadisu da yol alması mümkün değil. Cep telefonları çalışmadığından kimseye nerede olduğumu bildirme şansım da yoktu. Bu düşüncelerle çıkışa doğru yürüdüm ve kalabalığın içine girdim. Neyse ki büyük bir nezaketle yol verdiler ve minibuse son anda binebildim.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder