20 Eylül 2011, sabah saatleri, THY ile Kahire'ye gidiyorum.
“1 saat 45 dakika uçacağız” dedi pilot.
Çalışacak yeterli zamanım var demektir bu... Ne de olsa Mısır'da iki günlük yoğun bir program bekliyor beni.
İner inmez büyükelçilikte Sn. Hüseyin Avni Botsalı ile buluşacağız. Hüseyin Avni Bey, dışişlerinin en başarılı bürokratlarından biri. Kendisini ilk Tahran'da, ECO da görevliyken tanımıştım. Daha sonra Washington, Gümülcine, Kabil ve Musul’da çok başarılı işlere imza attı. Şimdi de Kahire büyükelçimiz.
Kahire Büyükelçimiz Sn. Botsalı ile toplantı öncesinde
Daha sonra karayolu ile İskenderiye'ye geçeceğiz. Akşam konsoloslukta Türk işadamları ile bir toplantımız var. Yarın sabah, başkanı olduğum ASCAME (Akdeniz Odalar Birliği)’nin bir konferansı var. Açılış konuşması yapmam lazım. Öğleden sonra gene ASCAME’nin yönetim kurulu toplantısına başkanlık edeceğim. Gündeme bakılırsa tartışmalı geçecek gibi görünüyor. Akşama da Euromed'in bizimle (ASCAME) ortaklaşa yaptığı ‘Akdeniz için Yeni Perspektifler’ başlıklı konferansın resmi açılışı var. Yeni hükümetin birçok bakanı da katılıyor. Mısır'da devrimden sonra yapılan en büyük uluslararası organizasyon. Organizatör dostlarımız bu yüzden pek telaşlı. Onların telaşı bana da sirayet etti, açılış konuşmasında neler söyleyeceğimden çok emin değilim... Daha sonra da, gece yarısı kalkan uçakla geri döneceğiz.
GÜNLÜK GELİR BİR DOLARIN ALTINDA
Uçağımız Akdeniz'i geçip Mısır topraklarına girdi. Nil nehrini izleyerek başkent Kahire'ye yaklaşıyoruz. Nil, bu ülkenin can damarı. Her iki yakasında da ekilmiş tarlalar var. O yeşilliğin ortasına serpiştirilmiş kasabalara, köylere bakıyorum. Kahverengi hakim ton. Yollar genelde toprak. Refah içerisinde olmadıkları çok net görülüyor. Mısır'ın nüfusu 80 milyon. Bu nüfusun beş milyonunun günlük geliri bir doların altında. 35 milyon Mısırlı’nın günlük geliri ise iki doların altında. Devrim esnasında en çok korkulan, bu insanların kentleri basıp yağma yapmalarıymış. Ancak birkaç münferit olay dışında, korkulan olmamış.
Kahire'yi büyük bir merakla havadan seyrettim. 15 milyonluk dev bir metropol. Şehir, Nil nehrinin iki yakasına kurulmuş. Batı yakasında nispeten daha mütevazı mahalleler var. Tüm binaların çatıları düz. Özellikle batı yakasında yeşillik çok az, binaların neredeyse tamamı boyasız. Göz alabildiğine kahverengi bir manzara. Çok da düzenli olmayan bir yerleşim, genelde dar sokaklar... Doğu yakası çok daha modern. Havaalanı da doğu tarafta. Şehrin bu kısmındaki binalar daha yeni, yollar daha geniş ve nispeten daha yeşil.
THY’Yİ TEBRİK ETMEK GEREKİYOR
Kahire’ye indiğimizde bizi THY istasyon şefi Serkan Bey karşılıyor. Genç, sempatik ve gayretli bir insan. Bu açıdan da THY, tebriği hak ediyor. Gerek uçaklarda gerekse yer hizmetlerinde görevli personel, hem iyi yetişmiş hem de işlerini severek yapan kişiler. Bunu havayolu seyahatlerimde hep gözlemledim.
Serkan Bey, bizim pasaporttan ve gümrükten geçişimize yardım ederken, bir yandan da sorularıma cevap vermeye çalışıyor. Kahire havalimanı iki sene evvel hizmete girmiş. Modern ve ışıklı. TAV inşa etmiş ve gerçekten de başarılı bir iş çıkartmış. Daha evvel Hamdi Akın Bey'den hikayesini dinlediğim için bu inşaatın bizimkileri ne kadar üzdüğünü biliyorum. Ama sonuçta ortaya ulusça göğsümüzü kabartan bir eser çıkmış. Devrim günlerinde Serkan Bey ve THY personeli havalimanında gecelemişler. Tüm işlemleri kendileri gerçekleştirerek yaklaşık altı bin vatandaşımızın tahliyesini gerçekleştirmişler. "Devrimden sonra ne değişti?" soruma çok hoş ve düşündürücü bir cevap verdi:
- Çok da fazla bir şey değişmedi. Eskiden de asker vardı, şimdi de asker var. Yalnız, artık insanlar hak aramayı öğrendiler. Şimdi en ufak bir olumsuzlukta ya gösteri yapıyorlar ya da greve gidiyorlar. En son bu yolla Mısır Hava Yolları'nın müdürünü istifa ettirdiler.
Serkan Bey, bizim pasaporttan ve gümrükten geçişimize yardım ederken, bir yandan da sorularıma cevap vermeye çalışıyor. Kahire havalimanı iki sene evvel hizmete girmiş. Modern ve ışıklı. TAV inşa etmiş ve gerçekten de başarılı bir iş çıkartmış. Daha evvel Hamdi Akın Bey'den hikayesini dinlediğim için bu inşaatın bizimkileri ne kadar üzdüğünü biliyorum. Ama sonuçta ortaya ulusça göğsümüzü kabartan bir eser çıkmış. Devrim günlerinde Serkan Bey ve THY personeli havalimanında gecelemişler. Tüm işlemleri kendileri gerçekleştirerek yaklaşık altı bin vatandaşımızın tahliyesini gerçekleştirmişler. "Devrimden sonra ne değişti?" soruma çok hoş ve düşündürücü bir cevap verdi:
- Çok da fazla bir şey değişmedi. Eskiden de asker vardı, şimdi de asker var. Yalnız, artık insanlar hak aramayı öğrendiler. Şimdi en ufak bir olumsuzlukta ya gösteri yapıyorlar ya da greve gidiyorlar. En son bu yolla Mısır Hava Yolları'nın müdürünü istifa ettirdiler.
KÖKSÜZLEŞMENİN BİR SEBEBİ DE YENİDEN YAPILANMA
Daha sonra otomobil ile Kahire'nin içerisinden geçerken, mimarisi muhteşem tarihi binalar da gördüm. Fakat vaktimiz olmadığından hiçbirini ziyaret etme imkanı bulamadım. Kahire'yi en son 2000’li yılların başında ziyaret etmiştim. O zamandan bu zamana pek bir şey değişmemiş. Hele bizim gibi, sabah kalktığı zaman neredeyse sokağını bile değişmiş bulan İstanbullular için Kahire hep aynı.
Tahrir Meydanı
Elbette şehirlerin de, aynı insanlar gibi, büyümesi, gelişmesi lazım. Yılların şehre modern binalar, geniş yollar, hayatı kolaylaştıran altyapı hizmetleri getirmesi lazım. Ama öte yandan da şehir, ruhunu, geleneğini kaybetmemeli. Sıfırdan yapılan geniş yollar, gökdelenler ve insanın başını döndüren alışveriş merkezleriyle bezeli kentler inşa etmek, çöllerde veya yeni yerleşim birimlerinde mümkündür. Körfez ülkelerinin veya ABD’nin yaptığı da bu zaten. Ama İstanbul, Kahire, Paris, Roma gibi tarihi olan kentlerde, eskiyi yıkıp yeniyi inşa ederken çok dikkatli olmak lazım diye düşünüyorum.
Babamla İstanbul'u gezerken, kendisi bana şimdi yerinde olmayan pek çok binadan ve hatıralarından bahseder. Benim çocukluğumun geçtiği sokaklar da artık neredeyse tamamen değişti. Bunun ben dahil pek çok insanda yabancılaşma, köksüzleşme hissi yarattığını düşünüyorum.
Şoförümüz pek fazla İngilizce bilmiyor. Yolda bize yarı İngilizce yarı Arapça, Kahire'nin tarihi binalarını tanıtıyor. Kahire’de trafik de değişmemiş. Ben İstanbul'da otomobil kullanabilenlerin dünyanın her yerinde otomobil kullanabileceğine inanırım ama Kahire hariç! Trafik çok yoğun ve tam bir keşmekeş. Araç veya yaya hiç fark etmiyor, bir anda önünüze kırıveriyorlar! Durmak size ait...
Büyükelçilik Rezidansı, Nil'in batı kıyısında, Four Seasons otelinin hemen yanında, bahçe içinde tarihi bir eser. Bina, daha önce prenses Kazime'nin sarayıymış. Meraklı olanların bileceği gibi, 1950’lere kadar Mısır hanedanının kullandığı dil Türkçe ve Fransızca. Prenses Kazime, hanedanın en gözde prensesi. Babası Mısır Sultanı Hüseyin Kamil. Sarayı, Prenses 1922 yılında inşa ettirmiş. Türkiye Cumhuriyeti olarak da 1942’de binayı bizler satın almışız. Rezidans’da prensesin çok güzel bir portresi var. Sayın Yaşar Yakış Kahire büyükelçisiyken resmin orijinalini bir antikacıda bulmuş ve büyüterek yaptırmış.
Mısır 1805’den (Kavalalı Mehmet Ali Paşa) 1953’e (Kral Fuad II) kadar Kavalalılar Hanedanı tarafından idare edilmiş. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın dedeleri aslen Konyalı. Daha sonra Edirne'ye göçmüşler. Oradan da ailenin atası İbrahim Ağa Makedonya'nın Kavala şehrine bekçibaşı tayin edilmiş. Daha sonra torunlardan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, vezir rütbesiyle Mısır'a vali olmuş (1805). Hanedan 1953 yılında Cemal Abdulnasır'ın darbesiyle yönetimden uzaklaştırılmış ve cumhuriyet ilan olmuş.
Şoförümüz pek fazla İngilizce bilmiyor. Yolda bize yarı İngilizce yarı Arapça, Kahire'nin tarihi binalarını tanıtıyor. Kahire’de trafik de değişmemiş. Ben İstanbul'da otomobil kullanabilenlerin dünyanın her yerinde otomobil kullanabileceğine inanırım ama Kahire hariç! Trafik çok yoğun ve tam bir keşmekeş. Araç veya yaya hiç fark etmiyor, bir anda önünüze kırıveriyorlar! Durmak size ait...
Büyükelçilik Rezidansı, Nil'in batı kıyısında, Four Seasons otelinin hemen yanında, bahçe içinde tarihi bir eser. Bina, daha önce prenses Kazime'nin sarayıymış. Meraklı olanların bileceği gibi, 1950’lere kadar Mısır hanedanının kullandığı dil Türkçe ve Fransızca. Prenses Kazime, hanedanın en gözde prensesi. Babası Mısır Sultanı Hüseyin Kamil. Sarayı, Prenses 1922 yılında inşa ettirmiş. Türkiye Cumhuriyeti olarak da 1942’de binayı bizler satın almışız. Rezidans’da prensesin çok güzel bir portresi var. Sayın Yaşar Yakış Kahire büyükelçisiyken resmin orijinalini bir antikacıda bulmuş ve büyüterek yaptırmış.
Mısır 1805’den (Kavalalı Mehmet Ali Paşa) 1953’e (Kral Fuad II) kadar Kavalalılar Hanedanı tarafından idare edilmiş. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın dedeleri aslen Konyalı. Daha sonra Edirne'ye göçmüşler. Oradan da ailenin atası İbrahim Ağa Makedonya'nın Kavala şehrine bekçibaşı tayin edilmiş. Daha sonra torunlardan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, vezir rütbesiyle Mısır'a vali olmuş (1805). Hanedan 1953 yılında Cemal Abdulnasır'ın darbesiyle yönetimden uzaklaştırılmış ve cumhuriyet ilan olmuş.
EYVAH! OSMANLI GERİ GELİYOR
Sn. Botsalı ve müşavirleri ile çok verimli bir toplantı yaptık. Daha sonra da kendisi, tüm maiyeti ile beraber, bizleri büyük bir nezaketle yemeğe davet etti. Sohbette konuşulanlar kafamdaki Mısır resminin netleşmesini sağladı. Gerek Sn. Başbakan'ın gerekse işadamları heyetinin daha öce burada gerçekleştirdiği temaslar son derece başarılı geçmiş. Batılı ülkeler, "Msır'da neler oluyor, nasıl pozisyon alalım?" diye düşünürken, bizim harekete geçip böyle güçlü bir şekilde gelmemiz, bazı mahfillerde "Eyvah! Osmanlı geri geliyor" endişesi bile doğurmuş.
Kahire’de belediyecilik anlamında yapılacak çok şey var. Şehrin bildiğimiz manada bir belediye başkanı yok. Atanmış vali aynı zamanda belediye başkanı. Büyükelçimizin dediğine göre, vali başkanlığında bir heyet, İstanbul örneğini incelemek ve benzer yatırımları yapmak için ekim ayı başında İstanbul'a gelecekmiş. Bu ziyaret esnasında altyapı konusunda uzman firmalarımızı heyetle tanıştırmak istediğimizi belirttim, Sn. Botsalı gerekli temasları yapacağını söyledi.
Mısırlı Gazetecilerle Basın Toplantısı
Yemekten sonra Sn. Büyükelçi, Mısırlı gazetecilerle bir basın toplantısı yapacağını ve katılmayı arzu edip etmediğimi sordu. Büyük bir memnuniyet ile kabul ettim. Gazetecilere önce ASCAME’yi anlattım. Akabinde de, bazı Avrupalı oda başkanlarının muhalefetine rağmen yarın ve öbür gün yapılacak toplantıları nasıl Mısır'a getirmek için çalıştığımızdan bahsettim. Soru cevap kısmında Mısırlı basın mensuplarının en çok ilgisini çeken konu Libya'nın inşasında Türk şirketlerinin Mısır ile işbirliği yapıp yapmayacağı oldu.
Devam Edecek...
Devam Edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder