İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu başkanlığına ilk olarak Mart 2005’te seçildim. Geriye dönüp altı yıllık icraata baktığım zaman görüyorum ki, mutluluk duyduğum birçok projeye imza atmışız. Ama bütün bu projeler içinde en fazla kıvanç duyduğum, şüphesiz eğitim alanında yaptıklarımız…
Eğitime verdiğimiz desteğin bir kısmını, Anadolu’da şehitler adına yaptırdığımız okullar oluşturuyor.
Bu fikri bize Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül verdi. Kendisine yaptığımız bir ziyarette:
“ Neden Anadolu'nun ilçelerinde şehitlerimiz adına okul yapmıyorsunuz… Hem eğitime katkıda bulunursunuz hem de o ilçeden şehit düşmüş vatan evladının ismini yaşatırsınız”
demişti.
Hemen harekete geçtik…
1882 yılında kurulan İTO’ya göreve geldiğimizde o tarihten itibaren yapılan eğitim kurumu sayısı 11’di. Şimdi ise bu sayı 40’a yükselmiş durumda…
Bu sene sadece Anadolu’da şehitlerimiz adına 10 tane meslek lisesi ve meslek yüksekokulu yaptırıyoruz. Bunlardan biri de Giresun'un Çamoluk ilçesinde.
Bu sene sadece Anadolu’da şehitlerimiz adına 10 tane meslek lisesi ve meslek yüksekokulu yaptırıyoruz. Bunlardan biri de Giresun'un Çamoluk ilçesinde.
Çamoluk kökenli İTO Meclis Üyesi arkadaşlarım bu projeye çok önem veriyor. Onların ısrarlı davetleri neticesinde, bir gurup Meclis üyesi ile beraber, 20. Çamoluk Bal Festivali'ne katılmaya ve bu vesile ile meslek yüksekokulunu yaptıracağımız arsayı görmeye karar verdik.
Ev sahiplerimiz, Çamoluk kökenli dostlarımız.
Çamoluk, idari olarak Giresun’a bağlı olsa da, coğrafi olarak Erzincan'a çok daha yakın.
(İnsanların da da hiç Karadenizlilerin tipik fevri özellikleri yok; tüm İç Anadolulular gibi sakin ve yumuşak huylular.)
Bu sebepten 3 Eylül sabahı küçük bir ekiple İstanbul’dan Erzincan’a gittik.
İstanbul'daki Çamolukluların büyük bir kısmı Esenler'de oturuyor. Aralarında yerel yönetimde görev alanlar da var. Onların daveti üzerine, yakın dostum olan Esenler Belediye Başkanı Sn. M. Tevfik Göksu ve beraberindeki ‘Esenlerli Çamoluklular’ da heyete katıldı. Havaalanında bizi Erzincanlı ve Çamoluklulardan oluşan kalabalık ve misafirperver bir grup karşıladı. Erzincan TSO mensuplarının da aramıza katılmasıyla bu seyahat için sayımız 50 kişiyi buldu.
Erzincan'a en son 2007 yılında, bir arkadaşımın tesisinin açılış töreni için gelmiştim. Uçak havalimanına inince gözlerime inanamadım. Karşımda gerek mimari çizgileriyle gerekse işletmesindeki başarısıyla, Türkiye’nin en modern havalimanı terminallerinden biri duruyordu.
Bizi karşılayan görevli gülerek anlattı:
“Bakanımız Binali Yıldırım sağ olsun, en son burayı yaptı ama en güzelini yaptı.”
Daha sonra şehri gezerken doğduğu toprağı seven ve ona katkıda bulunmak isteyen bir politikacının ne kadar büyük bir fark oluşturabileceğini gördüm. Şehir son yıllarda büyük mesafe kat etmiş. Altyapı yatırımları, yeni binalar şehri hayli güzelleştirmiş. Özellikle komünikasyon ve bilişim alanında şehirde çok güzel tesisler kurulmuş. Erzincanlı ev sahiplerimizin dediğine göre, ilde son üç-dört yılda 10’un üzerinde 4 yıldızlı otel yapılmış ve beş yıldızlı bir otelin inşasına da başlanmış. Buna rağmen otellerde yer bulmak hala bir sorun oluyormuş. Türkiye'nin dengeli büyümesi açısından Erzincan çok güzel bir örnek.
Yeni açılan 4 yıldızlı bir otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra Erzincanlıların gurur duyduğu yapılardan biri olan mimar Ahmet Vefik Alp'in projesini çizdiği Terzi Baba camiine gittik. Alışılmışın dışında, modern bir mimarisi var. Erzincan, deprem bölgesi olduğundan, bir afet durumunda halkın burada barınabilmesi de planlanmış. Şehirde gördüğüm diğer bir modern mimari eser de Sn. Binali Yıldırım'ın adını taşıyan şehirlerarası otobüs terminali oldu. Terzi Baba türbesi de Erzincanlıların önem verdiği başka bir mekan.
Şehrin bir başka gurur kaynağı da Ekşisu. (Erzincanlılar çoğunlukla buraya ‘Eşkisu’ diyor) Adından da anlaşılacağı gibi burası bir maden suyu kaynağı. Türkiye deki nadir, hiçbir işlem görmeden şişelenip tüketiciye sunulan maden sularından biri. Kaynağın etrafı düzenlenmiş, hoş bir mesire alanı haline gelmiş. Güzel çeşmeler yapılmış. Kimileri yanlarına getirdikleri bidonları şifasına inandıkları bu suyla dolduruyor, kimileri de avuçlarını çeşmeye dayayıp kana kana kaynağından su içiyor, kimileri de elini yüzünü bu suyla yıkıyor…
Bir sonraki durağımız Uluköy yakınındaki mesire alanı. Davet sahibi Uluköy eski Belediye Başkanı Sn. Salih Kara. Salih Bey, Karasu kıyısında organik tarım yapıyor.
Şehrin bir başka gurur kaynağı da Ekşisu. (Erzincanlılar çoğunlukla buraya ‘Eşkisu’ diyor) Adından da anlaşılacağı gibi burası bir maden suyu kaynağı. Türkiye deki nadir, hiçbir işlem görmeden şişelenip tüketiciye sunulan maden sularından biri. Kaynağın etrafı düzenlenmiş, hoş bir mesire alanı haline gelmiş. Güzel çeşmeler yapılmış. Kimileri yanlarına getirdikleri bidonları şifasına inandıkları bu suyla dolduruyor, kimileri de avuçlarını çeşmeye dayayıp kana kana kaynağından su içiyor, kimileri de elini yüzünü bu suyla yıkıyor…
Bir sonraki durağımız Uluköy yakınındaki mesire alanı. Davet sahibi Uluköy eski Belediye Başkanı Sn. Salih Kara. Salih Bey, Karasu kıyısında organik tarım yapıyor.
Ve farkını şöyle anlatıyor:
“Benim kavunlarım ve karpuzlarım tamamen doğal, böylesini hiçbir yerde bulamazsınız.”
Tadına bakacağız tabii ama şansımıza, bardaktan boşanırcasına bir yağmur başlıyor. Bırakın kavun karpuz yemeği, arabadan inmeye imkanımız yok. Salih Bey ise sanki hiçbir şey yokmuş gibi dışarıda gülümseyerek bize bakıyor. Yağmur suları kaşlarından, yanaklarından aşağı süzülüyor. Onu öyle görünce tereddüt etmeden arabalardan iniyoruz.
Bir kısmımız alandaki ufak binaya sığınırken ben birkaç arkadaşla beraber nehrin kıyısına doğru yürüdüm. Salih Bey, büyük misafirperverlik gösterdi. Bir yandan bize çevre hakkında bilgi verirken diğer yandan da meyvelerin arabalara yüklenmesine nezaret etti.
Karasu'yu geçen köprü sulama barajı seklinde inşa edilmiş. O an bastıran yağmur iki köylüyü de, barajın hemen çıkışında serpme ağ ile balık avlarken yakalamış. Ava biraz daha devam eden köylüler de yağmurun şiddetine daha fazla dayanamayarak pes ediyor ve ağlarını toplayarak yanımıza geliyorlar…
Yağmur biraz dindikten sonra ev sahibimize veda edip Erzincan’a geri dönüyoruz.
“Erzincan’da ne yenir?” sorusuna Erzincanlı dostlarımız büyük bir ciddiyetle yanıt veriyor:
“Tabii ki döner. Buranın etleri çok lezzetlidir, çünkü hayvanlarımız merada doğal otla beslenirler. Batı'da hayvanlar ahırda bağlı, hep küspe ile besleniyor; etleri de haliyle bizimkiler kadar lezzetli olamıyor.”
Şehir merkezindeki Evin Döner’de gerçekten söyledikleri kadar lezzetli bir döner yiyoruz. Erzincan’ın geçen dönem milletvekilliğini yapmış Sn. Tevhit Karakaya sayısı artık 50’yi de aşan grubumuzu ağırlıyor, sonrasında da çayları kendisine ait olan Karakaya Otel’de ısmarlıyor. Sn. Karakaya'nın oteli de Erzincan’daki gelişmeden nasibini almış. Yenilenmesi henüz bitmiş otel pırıl pırıl iç dekorasyonu ile göz dolduruyor. Erzincan'ın genç Belediye Başkanı Yüksel Çakır da otelde bize katılıyor. Çaylarımızı içerken Erzincan'ı ve yeni projelerini anlatıyor.
“Tabii ki döner. Buranın etleri çok lezzetlidir, çünkü hayvanlarımız merada doğal otla beslenirler. Batı'da hayvanlar ahırda bağlı, hep küspe ile besleniyor; etleri de haliyle bizimkiler kadar lezzetli olamıyor.”
Şehir merkezindeki Evin Döner’de gerçekten söyledikleri kadar lezzetli bir döner yiyoruz. Erzincan’ın geçen dönem milletvekilliğini yapmış Sn. Tevhit Karakaya sayısı artık 50’yi de aşan grubumuzu ağırlıyor, sonrasında da çayları kendisine ait olan Karakaya Otel’de ısmarlıyor. Sn. Karakaya'nın oteli de Erzincan’daki gelişmeden nasibini almış. Yenilenmesi henüz bitmiş otel pırıl pırıl iç dekorasyonu ile göz dolduruyor. Erzincan'ın genç Belediye Başkanı Yüksel Çakır da otelde bize katılıyor. Çaylarımızı içerken Erzincan'ı ve yeni projelerini anlatıyor.
Saat öğleden sonra beşi gösterirken, Erzincanlı dostlarla vedalaşıp Çamoluk’a doğru yola koyuluyoruz.
Erzincan’dan karayolu ile Çamoluk sadece bir buçuk, Giresun ise üç buçuk saat. Ziyaretten sonra fark ettiğim diğer bir olgu da, bölgenin hem bitki örtüsünün hem de sosyolojisinin Karadeniz'den ziyade İç Anadolu'ya daha yakın olduğu. Çamoluk'un eski ismi Mindaval. Neden Çamoluk olmuş anlamak güç; zira tipik İç Anadolu Coğrafyası ve bir tane bile çam ağacı yok J
Devam Edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder