16 Mayıs 2012 Çarşamba

Kuzeyin Venedik'i Amsterdam


17 Nisan Salı günkü programın sabah kısmında Sayın Cumhurbaşkanı’nın resmi temasları olduğundan, biz işadamlarının programı saat bire kadar boştu. Bu boşluğu değerlendirmek için Amsterdam'ın kanallarında kısa bir yolculuğa çıkmaya karar verdik. ‘Kuzeyin Venedik'i denilen Amsterdam, Amster nehri üzerindeki barajın etrafına kurulmuş (İngilizce’de ‘dam’ baraj demek). Şehirde 100’ün üzerinde kanal, 90 adacık ve bu adacıkları birbirine bağlayan 1500 köprü var. Kanalların derinliği 2 metre civarında olduğundan turistleri bu kanallarda altı düz, uzun teknelerle gezdiriyorlar.

 Gezi Teknesi

 Biz de bu teknelerden birine binip Amsterdam'ı kanallardan gezmeye başladık. Hollanda, deniz seviyesinin ortalama 2 metre altında bir ülke. Memleketi su basmasın diye okyanusun önüne setler kurmuşlar, o sayede sellerden korunuyorlar. Zaten Hollanda'nın diğer adı Netherlands; yani ‘alçak ülke’ demek.
 
YÜZER EVLERDE YAŞAMAK ÇOK POPÜLER

Suyun üzerine şehir kurunca ortaya mimari olarak çeşitli ilginçlikler çıkmış. Kanal kıyısındaki evlerin çoğu kazıklar üzerinde, üçer dörder katlı, yer azlığından dar cepheli ve öne doğru eğimli. Bu eğimler rehberimizin dediğine göre bazen yüzde 10’a kadar çıkıyormuş. Bu evlerin en üst katında da kocaman bir çengel var. Alt katlar rutubetli olduğundan, eskiden insanlar, yiyecekleri, giyecekleri nemden etkilenmesin diye üst katları depo olarak kullanmışlar. Kanaldan tekne ile taşıdıkları eşyaları da evin önüne getirip bu çengele taktıkları makara yardımı ile üst kata çıkarırlarmış. Cephenin eğimi de bu işi kolaylaştırırmış. Ben bu evlerden bir iki tanesinin içine girmiştim. Cepheleri küçük olduğundan merdivenleri o kadar dar ve dik ki, zaten üst kata ufacık bir koltuk bile çıkarmak isteseniz dışarıdan makara ile çekip pencereden içeri almak zorunda kalırsınız.

Amsterdam'da yer kısıtlı olduğundan, kanalların üzerinde yüzen evler de var. Sayısı 2 bin 500 olan bu evler son derece popüler. Üstelik yeni yüzer ev yapmak belediyece yasaklandığı için bu evler en az normal evler kadar pahalı.

Yüzer Ev

SAHTE MARANGOZ DELİ PETRO

Su ile bu kadar içli dışlı olmalarının neticesinde olsa gerek, Hollandalılar tarihteki en iyi gemici, dolayısı ile de tüccar uluslardan biri. Hatta tarihi bir hakikattir, büyük Rus İmparatoru Deli Petro, kimliğini gizleyerek Amsterdam'a gelmiş, buradaki tersanelerde marangoz olarak çalışmış ve Rusya'ya döndüğünde buradaki bilgilerinden yararlanarak dev bir donanma kurmuştur. Gene aynı şekilde Deli Petro'nun Saint Petersburg şehrini Amsterdam ve Venedik'ten etkilenerek inşa ettirdiği söylenir.

Önde yüzer evler, arkada tipik Amsterdam evleri

AMAN BİSİKLET YOLUNDA YÜRÜMEYİN

Bu dümdüz memlekette en önemli şehir içi ulaşım vasıtası bisiklet. Çevreye son derece duyarlı olan Hollandalılar da, bisiklet kullanımını hem seviyorlar hem de yerel yönetimler vasıtası ile destekliyorlar. 250 bin nüfuslu Amsterdam'da bir milyon bisiklet var. Şehirde bisikletçilere ayrılmış tercihi yollarda -bizzat biliyorum- yürümeye kalkan turistlere de çok kötü bakıyorlar :)

Yol kenarındaki bisikletler

17’nci yüzyıl Hollanda'nın altın çağı. Bu devirde özellikle resim alanında çok büyük sanatkârlar yetiştirmişler. Bugün bu sanatçıların eserlerini Amsterdam'daki müzelerde görmek mümkün. Zaten Amsterdam bir müzeler şehri, aklınıza gelebilecek her konuda, ‘Ortaçağ İşkenceleri Müzesi’ de dahil olmak üzere, müze bulabilirsiniz.

 Bu müzelerin en meşhuru şüphesiz yıllık bir milyonu aşan ziyaretçisi ile Anna Frank müzesi. 1940 yılında Almanlar Hollanda'yı işgal edince, rehberimizin dediğine göre, sadece Amsterdam'dan 100 bin Yahudi’yi toplama kampına göndermişler. O devirde bankacılık, kuyumculuk, gemi işletmeciliği gibi işleri ağırlıklı olarak Yahudiler yapıyormuş. Yahudi Frank ailesi de toplama kampına gönderilmemek için iki yıl boyunca, evlerinin gizli bir odasında saklanmış. Bir ihbar neticesinde aile yakalanmış ve sürgüne gönderilmiş. Ailenin küçük kızı Anna da toplama kampında 1945 yılında tifodan ölmüş. Anna'nın yaşadıklarını kaleme aldığı günlüğünü babası Otto Frank 1947’de yayınladı. Daha sonra da bu günlükten esinlenen Hollywood bir sinema filmi çekti. Ailenin saklandığı ev 1960 yılında müze haline geldi ve o günden beri milyonlarca kişi tarafından ziyaret edildi.
 
KİMYASALIN CEZASI BÜYÜK

Amsterdam'ı geçen sene 32 milyon turist ziyaret etmiş (İstanbul’u 8 milyon). Bu şehrin başka tipik bir özelliği de, denetimli olarak, marihuana (esrar) satmanın ve içmenin serbest olması. Marihuana Hint keneviri denilen bir bitkiden elde edilen uyuşturucu. Diğer uyuşturucular, özellikle kimyasal bazlılar yasak ve çok ağır cezası var. Coffee Shop denilen dükkanlarda (Coffee House da kahve içersiniz) günlük 5 grama kadar esrar tüketilebiliyor. Ayrıca Uzay Keki denilen esrarlı bir kurabiye çeşidi de var. 

Yorumsuz...

Burası nispeten genç bir devlet; bağımsızlığını İspanyollardan ancak 16’ncı yüzyılın sonunda alabilmiş. Gerçi denizci millet olduklarından sonra da gidip dünyanın bir ucunu uzun yıllar sömürgeleştirmişler. Mesela Endonezya'nın Hollanda sömürgesinden kurtuluş tarihi 1949’dur. Aynı İngilizler gibi Hollandalılar da Uzakdoğu’yu ticaret şirketleri vasıtası ile sömürgeleştirdiler.

Hollanda'nın nüfusu 16.5 milyon. Bunun yüzde 80’i Hollandalı, gerisi göçmen. Yabancılarda nüfusu en fazla olan Endonezyalılar (eski sömürge olduklarından dolayı), ondan sonra da biz geliyoruz. Hollanda'da 400 bin Türk var, bu rakamın 300 bini de aynı zamanda Hollanda vatandaşı. Vatandaşlarımızın 20 bin işletmesi var ve yanlarında 55 bin kişi çalıştırıyorlar.

İş Forumu Resepsiyonu

Saat 13.00’te Hollanda - Türkiye İş Forumu’nun açılış seremonisi için Amsterdam Yolcu Terminali’ne gittik. Burası Amsterdam Limanı’nda modern bir bina. Forum hiç ummadığım kadar kalabalıktı. Birçok Hollandalı işadamının yanı sıra Avrupa'nın dört köşesinden gelmiş Türk işadamları da vardı. Buna bizimle Türkiye'den gelen işadamları da eklenince bayağı güçlü bir forum oldu. Açılış panelinden sonra yenilenebilir enerji, tarım, lojistik, vs. gibi konularda sekiz paralel atölye çalışması yapıldı. Bu çalışmaların hepsine de büyük ilgi gösterildi.

BİR EV FİYATINA SOĞAN LALESİ  

Kapanış oturumunda önce ev sahibi olarak Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu konuştu. Konuşmasında vizeler konusunda Avrupalıların yaptığı haksızlığa değinince büyük alkış aldı. İkinci konuşmacı Hollanda Başbakan Yardımcısı Maxime Verhagen idi. Sayın Verhagen Türk - Hollanda ilişkileri üzerine güzel bir konuşma yaptı. Hollanda'nın iş yapma kolaylığı açısından dünya ikincisi olduğunu, dünyanın beşinci büyük ihracatçısı ve yedinci büyük yatırımcısı olduğunu anlattı. Bugünden 400 sene evvel İstanbul'a gelen ilk Hollanda elçisi ile iki ülke arasındaki ilişkilerin başladığını, ilk lale soğanını bu elçinin Hollanda'ya getirdiğini ve o zamanlar nadir bir soğanın değerinin Amsterdam'ın merkezindeki bir evin değerine eşit olduğunu söyledi.

Hollanda - Türkiye İş Forumu

Son konuşmacı Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül oldu. Sayın Gül çok güzel bir konuşma yaptı. İki ülke arasındaki ilişkilerin 400’üncü yılı münasebeti dolayısıyla Kraliçe Beatrix’in davetlisi olarak geldiğimizi belirtti. Türkiye'ye en fazla yatırım yapan ülkenin Hollanda olduğunu, bu rakamın son 10 yılda toplam 16 milyar dolara ulaştığını, Hollanda’da da 100 Türk şirketinin yatırımı olduğunu anlattı. Bu törende Cumhurbaşkanımıza Prens Alexander ve eşi Prenses Maxima refakat ettiler.




Devam edecek...
Diğer fotoğraflar için; http://www.facebook.com/myalcintas.sayfa




2 yorum:

  1. Birine alçak insan demek yerine; Netherlands demek lazım:)Başkanım,

    www.bisikletfabrikasi.com
    Burada üretilen kişiye özel bisikletler Hollanda'ya ihraç ediliyor(Kaman/Büyükcamiili)

    YanıtlaSil
  2. http://www.bisikletfabrikasi.com.tr/

    YanıtlaSil