17 Mayıs 2012 Perşembe

Amsterdam’da Kraliçe’nin davetlisi olmak


FRAK GİYMEK NE ZORMUŞ

İş forumu biter bitmez, günün en önemli etkinliğine hazırlanmak için aceleyle otele döndüm; Kraliçe'nin Cumhurbaşkanımız onuruna sarayda vereceği resepsiyon ve akşam yemeği. Hazırlık dediğim, frak giymek. Beyaz yakasız gömlek, beyaz papyon kravat, beyaz yelek, siyah pantolon ve kısa fakat kuyruklu siyah ceket (kuyruklu ceket dolayısı ile birçok Batı dilinde bu giysinin adı uzun elbise) bu akşamki kıyafetim. Bunları giymek kolay. Fakat iş pileli, arkadan bağlamalı beyaz kemere gelince bir türlü kemeri ilikleyemedim. Mecburen oda komşum Mustafa Bey’in kapısını çaldım ve kemeri ona bağlattım. Bu deneyim bana Batı’da neden oda hizmetçisi kültürü olduğunu anlattı; Bu elbiseleri tek başına zor giyip çıkarırsınız.

Amsterdam Sarayı

Sınırlı sayıdaki heyetimiz resepsiyon ve akşam yemeğinin olacağı Kraliyet Sarayı’na minibüslerle intikal etti. Kraliyet Sarayı, Amsterdam şehir merkezinde, 1600’lü yıllarda belediye sarayı olarak inşa edilmiş taş bir yapı. 19’uncu yüzyılın başında Napolyon Hollanda'yı işgal edince bu binayı saraya dönüştürmüş. Saray kapısından itibaren birçok şey 18’inci yüzyıl sonları gibiydi. Kapıdaki muhafızların ve uşakların elbiseleri, sarayın duvarlarındaki tablolar, tavandaki süslemeler ve protokol görevlilerinin tavırları beni zamanın içinde bir yolculuğa çıkardı. O ortamda zaten misafirlerin başka türlü giyinmesi tuhaf kaçardı.

TÜRKLER GELDİ YASAK DELİNDİ

Saray protokolüne göre fotoğraf çekmek yasak. Bizler heyet olarak daha resepsiyon alanına girer girmez bu yasağı deldik ve bol bol hatıra fotoğrafı çektirdik. Belki bir - iki kişi olsak bizi durdurabilirlerdi ama tüm misafirler aynı anda fotoğraf çekmeye başlayınca ev sahiplerimiz ümitsizce işin ucunu bıraktı. Hatta iş o noktaya kadar geldi ki, 18’inci yüzyıl kıyafetli görevlileri bile fotoğraf karesinde bizlerle beraber durmaya ikna ettik :)

Hollandalı ev sahiplerimiz de aynı şekilde uzun elbiselerini giymişler ve nişanlarını takmışlardı. Batı ülkelerinde, özellikle kraliyetin hâlâ muhafaza edildiği toplumlarda ciddi bir nişan kültürü var. Hollandalıların geleneksel kıyafetlerinin üzerine nişanlarını takmaları gerçekten renkli görüntülere yol açtı. Kraliçe'nin bizleri kabul etmeye hazır olduğu haberi gelince sırayla yandaki tören odasına geçmeye başladık.

 Holanda Dışişleri Bakanı ile

KRALİÇE İLE EL SIKIŞMA SEREMONİSİ

Kabul şu şekilde gerçekleşiyor; tören odasının kapısına geliyorsunuz, kapıdaki çığırtkan yüksek sesle isminizi ve ünvanınızı bağırıyor; "Murat Yalçıntaş, İstanbul Ticaret Odası Başkanı" gibi. Siz de gidip sırayla önce Kraliçe'nin, sonra Sayın Gül'ün, Veliaht Prens Alexander'ın, Prenses Maxima'nın ve en son da Kraliçe'nin kız kardeşinin ve onun kocasının ellerini sıkıp diğer kapıdan çıkıyorsunuz. Diğer salona geçince de, aynen camilerdeki bayramlaşmalar gibi, sıraya geçiyorsunuz ve bu sefer de Hollandalı konuklar sırayla Türk misafirlerin elini sıkıp tanışıyorlar. Arkasından gene küçük bir kokteyl ve akabinde yemek salonuna geçiş.

Yemek Salonu

SARAY MUTFAĞI HİÇ BANA GÖRE DEĞİLMİŞ

Yemek salonu mermer zeminli, işlemeli yüksek tahta tavanlı, kristal avizelerle pırıl pırıl aydınlatılmış ihtişamlı bir yer. Masaların yanındaki en az 100 adet ayakta bekleyen parlak sırmalı 17’nci yüzyıl kıyafetli garsonlar göz alıcı bir görüntü oluşturuyordu. Herkesin oturacağı yer belliydi. Benim bir yanıma kraliçenin baş protokol sorumlusu, diğer yanıma ise yüksek kademeli bir devlet görevlisi düştü. Tüm yemek boyunca onlarla sohbet ettim. Yemekler güzel miydi diye sorarsanız, aç kaldım. Bize ‘öküz kuyruğu konsomesi’, ‘Afrika tavuğu sarması’ gibi isimlerini bile tam kavrayamadığım lezzetler ikram ettiler. Ben "Belki Sayın Cumhurbaşkanımızın şerefine yoğurtlu Kayseri mantısı ikram ederler" umuduyla gittiğimden büyük hayal kırıklığına uğradım. Sonuçta Hollanda saray mutfağından hiç memnun kalmadım.

Kraliçe'nin Sofrasında

Yemekte önce Kraliçe konuştu, ufak bir yaylı sazlar orkestrası çok güzel bir yorumla İstiklal Marşımızı çaldı. Sonra Sayın Gül konuştu ve onun konuşmasından sonra aynı orkestra Hollanda Milli Marşını icra etti. Cumhurbaşkanımız konuşurken ayakta hazırolda bekleyen altın sırmalı garsonlardan birinin bayılıp düşmesi herkeste küçük de olsa bir heyecan yarattı.

Yemek sonrasında Hollandalılar adetleri üzeri gene ufak bir resepsiyon verdiler. Ben de bu son resepsiyonda hem Kraliçe ile hem de veliaht prens Alexander ile sohbet etme imkanı buldum. Bildiğiniz gibi diğer veliaht Avusturya'da bir kayak kazası geçirdi ve halen komada. Kendilerine geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Heyetimiz gene büyük bir ustalıkla fotoğraf yasağını deldi ve korumaların çaresiz bakışları arasında özellikle Kraliçe ve Prens’in fotoğraflarını çekti.

 Kraliçe Beatrix

GEÇMİŞİYLE BAĞINI KOPARAN KÖKSÜZLEŞİYOR

Gecenin sonunda otelimize dönerken yaşadığım deneyimi düşündüm. Dünyanın en ileri, en modern toplumlarından biri olan Hollandalılar tarihlerine bu derece sahip çıkıyor, örf ve adetlerini büyük bir sadakatle yaşatıyorlar. Bu yaklaşım en sıradan Hollandalıya bile bir kimlik ve aidiyet duygusu veriyor. Buna karşın geçmişleri ile bağını koparan toplumların bireyleri köklerini kaybediyor, geçmişinin farkında olmadığından kendinden emin olamıyor ve geleceğini sağlam temeller üzerine inşa edemiyor.

Böyle bir bireyin başka bir toplumla karşılaştığında hissettiği genelde bir imrenme ve kopyalama ihtiyacı oluyor. Bu gece bana Yahya Kemal'in "Kökleri mazide olan atiyiz" sözünü bir defa daha hatırlattı.


Bando


Devam edecek...
Diğer fotoğraflar için; http://www.facebook.com/myalcintas.sayfa


1 yorum:

  1. Sayın Başkan,
    Keşke her gezen sizin gibi yapsa?
    Yediğin, içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat:))

    YanıtlaSil