30 Ocak 2012 Pazartesi

Suudi Arabistandaki Değişim Rüzgarı III


 Cidde şehri

Cidde'de bizleri, büyük bir nezaket gösterip havaalanına kadar gelen Başkonsolosumuz Sn. Salih Mutlu Şen Beyefendi karşıladı. Kendisi ile ertesi gün sabah kahvaltısında rezidansta buluşmak üzere sözleştik. Gittiğimizde bizi, eşleri Ayşen Hanımefendi'nin hazırladığı mükellef bir kahvaltı sofrası bekliyordu. Uzun ve keyifli geçen sohbetin ana mevzusu Ortadoğu politikaları oldu.

Babam sofrayı çok takdir etti...

Ortadoğu çok karışık bir coğrafya. Son günlerdeki gelişmeler bu coğrafyayı daha da karmaşıklaştırdı. Suriye'de hepimizin bildiği gibi, rejim muhalifi gösteriler ve hükümetin sert önlemleri her gün medyada yankı buluyor. Türkiye, AB gibi birçok siyasi oyuncu rejim değişikliği talep ediyor. Libya'ya yapıldığı gibi uluslararası askeri bir müdahale, BM güvenlik konseyindeki Rusya ve Çin vetosu yüzünden imkansız. İran, Suriye'deki rejimin devamını ister bir görüntü çiziyor. İsrail'in ise, yaklaşık 50 yıldır tek bir problem dahi yaşamadığı Suriye'deki rejimin yıkılmasını istemesi için hiçbir nedeni yok.

Sn. Şen, muavini ve heyetimiz

Öte yandan Ortadoğu'nun diğer yükselen problemi mezhep çatışmaları. Bahreyn'deki Şii - Sünni çatışması durmuş gibi görünse de henüz sular durulmadı. Irak'ta her gün birbiriyle çatışan Şii ve Sünnilerin haberini alıyoruz. Lübnan'daki mezhep gerginliği dorukta. Bu meseleler çözülmediği sürece Ortadoğu'ya barış gelmez. Ortadoğu'ya barış gelmediği sürece de ne dünyadaki terörizm biter ne de insanlık rahat bir nefes alabilir.

ULUSLARASI FİNANS KULLANMAK İSTEYENLERİN ADRESİ: İSLAMİ KALKINMA BANKASI

Cidde'deki ilk resmi ziyaretimiz İslami Kalkınma Bankası (IDB). Bu bankada babam Nevzat Yalçıntaş İslami Araştırma ve Eğitim Enstitüsünün (IRTI) kurucu müdürü olarak görev yaptı. Ben de daha sonraları, 90'ların başında uzman olarak bu bankada çalıştım. Bu yüzden hem benim için hem de bize katılan babam için bu ziyaret biraz duygusal oldu. Gerek banka müdürü Sn. Dr. Ahmet Muhammed Ali ile, gerek zamanında beraber çalıştığımız iş arkadaşlarımızla, gerek ise bankada görev yapan Türkler ile (mesela başkan yardımcılarından biri eski DPT müsteşarı Sn. Ahmet Tıktık'tır) tam anlamıyla hasret giderdik.

Uzun zamandır görmediğimiz dostlar...

İslam Kalkınma Bankası (IDB veya ISDB) İslam ülkelerinde iktisadi kalkınmayı desteklemek amacıyla 1975'te kuruldu. İslam Konferansı Örgütünün (OIC) alt kuruluşu olarak faaliyet gösteriyor. İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkeler arasında ticaretin artırılması bankanın amaçları arasında ve bunun için finansman imkanları sağlıyor.

Biz işadamları için özellikle proje finansmanı (yatırımlar için) ve üye ülkeler arasında yapılan ticarete kredi sağlıyor olması önemli. Bankanın Türkiye dahil 56 üyesi var.

Sn Çanakçı, Sn Tıktık, Sn York ve heyetimiz

TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) olarak IDB ile kapasite geliştirme programları uyguluyoruz. Üye ülkelerin odalarının personelini ve üst düzey devlet görevlilerini eğitmek üzere iki yıldır çalışıyoruz ve son derece başarılı olduk.

Yukarıda bahsettiğim gibi IDB'nin doğrudan firmalara yönelik finansman programları var. IDB finansmanı kullanan Türk şirketleri olmasına ve bu bölümde çalışanların çoğunun genç Türk arkadaşlar olmasına rağmen ne yazık ki bu fırsatlar ülkemizde yeteri kadar bilinmiyor. Ben uluslararası finansman kullanmak isteyen tüm işadamlarımıza www.isdb.org sitesine girip İslami Kalkınma Bankası'nı incelemelerini tavsiye ederim.

Dr. M. Ali ve ilgili müdürleri ile verimli bir toplantı yaptık

IDB'den sonra Cidde Ticaret ve Sanayi Odası ile Suud - Türk İş Konseyi'ni ziyaret ettik ve son derece faydalı temaslarda bulunduk. Cidde'deki son resmi ziyaretimiz İslam Konferansı Teşkilatı'na (OIC) oldu. OIC Genel Sekreteri Sn. Ekmeleddin İhsanoğlu ve ekibi ile iki saate yakın bir toplantı yaptık; üye ülkeler arasındaki özel sektör işbirliği geliştirme programlarını değerlendirdik. Sn. İhsanoğlu daha sonra büyük bir nezaket göstererek akşam yemeği için bizi konutuna davet etti.

DENKTAŞ'IN CENAZESİNDE AYAKKABIDAN DOĞAN DİPLOMATİK KRİZ

Babam ve Ekmeleddin Bey çok eski iki dost olduğundan ve resmi gündemi daha evvel tamamladığımızdan dolayı, yemek samimi bir ortamda gerçekleşti. Yemekteki ilginç bir anekdot Ekmeleddin Bey'in anlattığı ayakkabı hikayesi idi.

İhsanoğlu ve Yalçıntaş

Olay, rahmetli Rauf Denktaş Beyefendi'nin cenaze töreni esnasında gerçekleşiyor. Tüm uluslararası protokolün hazır bulunduğu törende cenaze namazından evvel vakit namazının kılınması için protokol camiye giriyor. Çok üst düzey bir Türk yetkilinin (ismi müsaadenizle bende saklı kalsın) yanına şık siyah takım elbiseli bir genç yaklaşıyor ve "Efendim ayakkabılarınızı alayım" diyor. Yetkili, genci etraftaki görevlilerden biri zannediyor ve teşekkür ederek ayakkabılarını veriyor. Tabii namazdan sonra genç de, ayakkabılar da sırra kadem basıyor...

Üst düzey Türk yetkili cenaze namazına katılamıyor ve oteline de kendisine oradan temin edilen başka bir çift ayakkabı ile dönmek zorunda kalıyor. Ufak çapta da olsa diplomatik bir krize yol açan bu olay, insanların cenaze gibi hassas ve acılı bir anda bile ne kadar acımasız ve duyarsız olabileceğinin bir göstergesi gibi göründü bana...

BU PAZARI DENEMEK GEREKİR

Suudi Arabistan ziyaretimin ana hatları bu şekilde. Özet olarak söyleyebileceğim, bu ülkede ciddi bir yatırım hamlesi yapıldığı, halkının alım gücünün yüksek olduğu ve biz Türklerin çok sevildiği... Ama tüm dünya şirketleri bu ülkeyle çalışmak istediğinden, rekabet şartları oldukça zorlu. Ben bu çerçevede kendine güvenen tüm firmalarımızın mutlaka Suudi Arabistan pazarını denemeleri gerektiğini düşünüyorum.

Deniz ürünlerini de denemenizi tavsiye ederim :)


Bitti....

29 Ocak 2012 Pazar

Suudi Arabistandaki Değişim Rüzgarı II


Ertesi gün Riyad Büyükelçimiz Sn. Ahmet M. Gün, ticari ateşelerimiz Sn. Selim Paslı ve Ahmet Güner ile beraber heyetimizi kabul ettiler. Sayın Büyükelçi ile uzun ve keyifli bir görüşme gerçekleştirdik.

Sn Ahmet M. Gün

İDAM EDİLECEK 52 TÜRK İÇİN ARACILIK YAPAN BABAM

Sn. Gün ülkede 125 bin civarında Türk, sekiz devlet okulu ve 300 Türk öğretmen olduğunu söyledi. Diplomatik misyonumuzun başını zaman zaman ağrıtan konuların önceliği hapise düşen vatandaşlarımızın durumuymuş. Bildiğiniz gibi bazı konularda Suudi ceza kanunu çok sert; örneğin uyuşturucu kaçakçılığının cezası baş kesilerek idam, hırsızlığın cezası ise sağ elin bilekten kesilmesi.

Bu ülkeye en fazla sokulmaya çalışılan uyuşturucu da Captagon. Ne yazık ki uyuşturucu kaçakçıları transit ülke olarak zaman zaman Türkiye'yi kullanıyorlar. Uyuşturucu ile yakalanan vatandaşımız da ölüm cezasına çarptırılabiliyor. Bunu ben yıllar evvel babam Nevzat Yalçıntaş'ın yaşadığı bir olay dolayısı ile iyi biliyorum.

Sene 1995. 52 Türk kamyon şoförü Suudi Arabistan'da uyuşturucu taşırken yakalanır. Mahkeme sonucu suçları sabit görülür ve idamlarına hükmedilir. Zamanın başbakanı Sn. Tansu Çiller bizzat babamı arayarak Suudi Arabistan'a özel atanmış elçi olarak gitmesini ve Kral'dan bu insanları affetmesini istemesini söyler. Daha sonra Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel de devreye girer, o da aynı şeyi talep eder ve Kral'a sunması için de bir mektup verir.

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş

Böylece babam özel temsilci olarak büyükelçi Sn. Gün Gür ile birlikte Cidde'ye gider. Aradan geçen onca yıla rağmen babam, nasıl hazırlandığını, yolda neler yaşadığını, Cidde'de Kral'ın misafirhanesinde randevu beklerken nasıl heyecan duyduğunu anlatırken hala o günleri yaşar. İki günlük bir heyecan sonrasında beklenen randevu verilir. Kral Fahd rahatsız olduğundan işleri onun adına şimdi kral olan, o zamanki Veliaht Prens Abdullah yürütmektedir. Prens, Türk heyetini Cidde'de kabul eder. Babamın anlattığı, Prens'in tüm görüşme boyunca pek fazla söz sarf etmediği... Sadece ayrılırken, babamın elini sıkmış ve "Sn Demirel'e teşekkürlerimi iletiniz" demiş, o kadar. Babam, "O teşekkürün manası, sizi kırmıyorum, şoförleri affediyorum demekti, duyunca o kadar çok rahatladım ki" demişti.

İstanbul'a dönünce havaalanından kendisini cumhurbaşkanlığı protokolü almış ve basına ilk açıklamayı Sn. Demirel yapmış. Daha sonra Tansu Hanım kendisini kabul etmiş ve o da bir açıklama yapmış. Tüm bu olayları babam hatıratında uzun uzun anlattığını söyledi bana.

İNŞAAT VE SAVUNMADA SÖZ SAHİBİYİZ

Biraz yükselen petrol fiyatlarının getirdiği zenginliğin, belki biraz da Arap Baharı'nın etkisi ile Suudi Arabistan hükümeti ciddi bir yatırım hamlesi başlattı. Ayrıca, işsizlik sigortası, 500 bin konut gibi sosyal projeler de, refahı mümkün olduğu kadar tabana yaymayı hedefliyor. Bu da doğal olarak ekonomik hareketliliği artırıyor. Biz Türkiye olarak gerek inşaat gerekse savunma sektörlerinde bu ülkede söz sahibiyiz. Müteahhitlerimiz doğrudan pek fazla iş alamasalar da, taşeron olarak büyük projelere imza atıyorlar. Ayrıca Suriye, Mısır, Tunus gibi ülkelere gitmekten çekinen birçok aile de, biraz da dizilerimizin etkisiyle, tatil için yurdumuzu tercih ediyor.

Türkiye'den özellikle hac ve umre için kutsal toprakları ziyaret edenler de, iki ülke arasındaki yakınlaşmaya katkı sağlıyor. Geçen sene 400 bin Türk bu toprakları ziyaret etti. Hac ve umre için gelen ziyaretçiler Suudi Arabistan için çok önemli bir ekonomik kaynak. Tahminler sadece haccın ülkeye olan yıllık getirisinin 4 milyar dolar civarında olduğu yönünde.


GÖNLÜM BAŞKA AKLIM BAŞKA SÖYLÜYOR

Şehirleri gezerseniz her yerde inşaat görürsünüz. Göz alıcı bir mimari ile yapılmış birçok prestij binası da kentlere ayrı bir güzellik katıyor. Özellikle Riyad ve Cidde de bu tip binalara rastlamak mümkün. Benim en çok ilgimi çeken binaların başında, içinde genel müdürlüğünü bir Türk'ün yaptığı Four Seasons oteli de bulunan Riyad'daki Kingdom Towers gökdeleni oldu.

Kingdom Towers, Riyad

Bu arada Mekke'ye de gitme imkanım oldu. Mekke'de, özellikle Kabe'nin çevresinde her zaman inşaat var. Bu kutsal şehre Müslüman olmayanların girmesi yasak olduğundan bu inşaatların çoğunu, taşeron olarak da olsa, Türk şirketleri yapıyor. Tabii bu arada Mekke, özellikle de Kabe'nin çevresi devamlı değişiyor.

Kabe'nin yanına yapılan ve bizim kamuoyumuzu da en çok meşgul eden yapı, Ejyad Kalesi yıkılarak yerine yapılan dev gökdelen kompleksi Zamzam Towers. Bu bina, alışveriş merkezi, ofisler ve otellerden oluşuyor. Otellerin en önemli özelliği, son derece lüks olmaları ve tüm odalarından Kabe'nin görünmesi. Şimdi de, gene Kabe civarında birçok bina yıkılıyor ve yerine Zamzam Towers gibi dev gökdelenler dikiliyor.

Zamzam Towers, Mekke

Bazıları bu kadar inşaatın Mekke'nin tarihi dokusunu bozduğunu, inşaatların uzağa yapılması gerektiğini ve tarihi Mekke'nin korunması gerektiğini düşünüyor. Bazıları da, 100 binlerce insanın aynı anda Kabe'de bulunabildiğini, birçoğunun yaşlı olduğunu ve bu kişilerin konfor ve güvenliğinin ancak Kabe'nin yakınında konaklama imkanı sunularak sağlanabileceği görüşünde. Her iki görüşte de haklılık payı var. Bu konuda gönlüm başka bir şey, aklım başka bir şey söylüyor.

Tabii Mekke'nin en büyük özelliği dinimizin doğduğu şehir olması. Zaten bu yüzden Mekke’nin bir ismi de Ümmül Kura, yani şehirlerin anası. Kutsal toprakların ayrı bir manevi havası, ruhu var. Ben birçok insanın Mekke ve Medine ziyaretinden sonra değiştiğini, hayatı çok daha değişik algıladığını gördüm. Bu yüzden, bence her Müslüman'ın eğer imkanı var ise, hayatında bir defa da olsa burayı ziyaret etmesinde fayda var.

Kabe, Mekke



Devam Edecek...


26 Ocak 2012 Perşembe

Suudi Arabistan'daki Değişim Rüzgarı


Körfez Ülkeleri 13. Sanayiciler Konferansı ve Fuarı'nda konuşma yapmak üzere Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a gidiyorum. Konferansın konusunu kavramakta ilk başta zorluk çektiğimi itiraf etmeliyim; 'Bilgi Tabanlı Endüstriler ve Yeni Teknolojiler'. Biraz düşündükten sonra dinleyicilere Türkiye'nin yüksek katma değerli ürünler üretmek için neler yaptığını ve buna bağlı olarak da İstanbul Ticaret Odası'nın Teknopark projesini anlatmaya karar verdim. Programımın ikinci kısmı da Cidde'de İslami Kalkınma Bankası, Cidde Ticaret ve Sanayi Odası, Türk - Suudi İş Konseyi ve İslam Konferansı Teşkilatı ile toplantılardan oluşuyor. İşte böyle bir programla 16 Ocak 2012'de Riyad'a geldim.

Riyad şehri

KIRKİKİNDİ YAĞMURLARI TAKVİMLERİN ARKASINDA KALDI

Bu ülkede ikili takvim kullanılıyor; tarihler hem miladi hem de hicri olarak belirtiliyor. Elimdeki konferans programı da aynı şekilde düzenlenmiş; açılış tarihi 23 Sefer 1433H, 17 Ocak 2012 olarak gösterilmiş. Aklıma Anadolu kültüründen Rumi aylara göre düzenlenmiş pek çok bilgi geliyor; kocakarı soğuklarının başlangıç zamanından pastırma yazına, muhtelif fırtınaların isimlerinden kırkikindi yağmurlarının vaktine kadar kadar eskilerin vazgeçilmez kabul ettikleri tarihler. Şimdi sadece Saatli Maarif Takviminin arka sayfalarında bulabileceğiniz bu bilgiler bizden evvelki kuşağın günlük hayata dair birçok kararında belirleyici rol oynardı. Büyük ihtimalle bizden sonraki kuşak bunların varlığından haberdar bile olmayacak. Modernite elbette iyi bir şey, zamanın gerisinde kalmamak lazım; ama sanırım milletlerin kültürlerini de bir şekilde korumaları ve geliştirerek sonraki kuşaklara aktarabilmeleri şart.

İTO'NUN METHİNİ DUYMUŞ

Riyad TSO standı

Konferans açılış konuşmalarının ardından fuar açılışı yapıldı. Fuarı gezerken yaşadığım bir olay beni çok mutlu etti. Riyad Ticaret ve Sanayi Odası'nın standına girdim, kendimi tanıttım ve bir yetkili ile görüşmek istediğimi söyledim. Yanıma gelen kişi büyük bir heyecanla elimi sıktı, kendisini tanıttı (Oda'nın bilgi işlem müdürüymüş) ve çay ikram etmek istedi. Ben özür dileyerek çok vaktimiz olmadığını söyleyince;
"Başkan lütfen beş dakika da olsa, oturunuz... Oda'nızın methini çok duydum. Ne faaliyetler yapıyorsunuz, üyelerinize hangi hizmetleri veriyorsunuz bunları öğrenmek istiyorum. Biz de benzer projeler yapmak istiyoruz" dedi. Arkasından da aceleyle bir kağıt kalem getirtti ve anlatacaklarımı not almaya hazırlandı. İTO'nun ve faaliyetlerinin böylesine biliniyor ve takdir ediliyor olması beni çok sevindirdi.

ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ

Açılıştaki ana konuşmacı Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Profesör Vaclav Klaus idi. Sn. Klaus alışılmadık bir konuşma yaptı. Protokolden uzak konuşmasında Cumhurbaşkanı, Avrupa'nın yaşadığı krizden yola çıkarak AB'yi ağır şekilde eleştirdi. AB üyesi ülkeleri samimiyetsiz ve birbirleriyle uyumsuz olarak niteleyen Klaus, hem AB'nin hem de Euro bölgesinin tasarımdan hatalı projeler olduğunu söyledi. "Biz Avrupa'nın göbeğinde olduğumuzdan dolayı AB'ye katılmak zorunda kaldık. Birbiriyle uyumsuz ülkelerin birliği olan AB bu ekonomik krizi aşamayacaktır" cümlesi son derece vurucuydu. Ayrıca, "Herkes AB'nin üye ülkelerin ekonomilerine olan faydasından bahsediyor ama bu birlik bize ağır ekonomik yükler de getirdi" diyerek Avrupa Birliği'nin Çek ekonomisine getirdiği maliyetleri anlatması ilgimi çekti.

Körfez Ülkeleri Bakanları

Konferans sırasında dikkatimi çeken başka olaylar da vardı. Körfez ülkelerinin bakanları ve müsteşarlarının katıldığı bir panel oldu. Panel sonrasında soru cevap kısmına geçildi. Burada getirilen eleştirilerdeki açık sözlülük beni bile şaşırttı. Söz alan işadamları ya da üst düzey devlet memurları arasında konuşmacıları yeterince iş yapmamakla suçlayanlar bile oldu. Cevaplardaki anlayışlı tavır ise Arap Baharı'nın etkisi mi yoksa zaman içindeki doğal bir olgunlaşma ve hoşgörü süreci mi, bilemedim.

KADINLAR ARTIK DAHA GÖRÜNÜR

Benim için bir başka yenilik de, her soru cevap kısmında, moderatörlerin ısrarla kadınlardan ve gençlerden soru istemesi oldu. Toplantıda da pek çok kadın dinleyici vardı. Ayrıca organizasyonda görevli kadınlar da dikkatimi çekti. Pek çok genç Suudi vatandaşı son yıllarda Kuzey Amerika'da eğitim gördü. 11 Eylül olayına kadar ABD'yi tercih eden Araplar, bu tarihten sonra kendilerine karşı değişen ABD tavrından ötürü, çok daha özgürlükçü ve hoşgörülü olan Kanada'yı tercih etti.

Bu eğitimli genç nüfus, daha fazla özgürlük ve yönetime daha fazla katılım talep ediyor. Ülkedeki muhafazakar kesim, özellikle de din adamları, bu taleplere pek de sıcak bakmıyorlar. Bu isteklerin bizim medyamızda da en çok yankı bulanı da sanırım Suudlu kadınların araba kullanma arzuları. Zaman zaman protesto için direksiyon başına geçen Suudlu kadınların haberleri tüm dünya ile birlikte bizde de gündem oluyor.

İSTANBUL'DA EV SAHİBİ OLMA ARZUSU

Suudi Arabistan bölgedeki en zengin ülke. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki huzursuzluk Batı ülkelerindeki finansal krizle birleşince Suudi yatırımcılar gözlerini Türkiye'ye çevirdiler. Başbakanlık Yatırım Ajansı temsilcisi Mustafa Göksu ile buluştuğumuzda ona Suudlu yatırımcıların Türkiye'ye olan bakışını sordum. Çok olumlu olduğunu söyledi. Sohbet esnasında söylediği bir şey insanın ne kadar duygusal bir varlık olduğunun ve tüm kararlarında kalbinin sesini ne kadar çok dinlediğinin en güzel örneklerinden biriydi. Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen Arapların çoğu İstanbul'un güzelliklerinden etkilenip ev almak istiyormuş. Evi kendi üzerlerine alamayacaklarını öğrendikleri an da büyük hayal kırıklığı yaşıyorlarmış. Bu durum bazı yatırımcıların kararlarını gözden geçirmelerine sebep olmuş. Umarım yabancıların Türkiye'de mülk edinmelerine dair kanun bir an evvel yürürlüğe girer de yurdumuza daha fazla yabancı yatırım çekeriz.

Konuşmamı yaparken

Devam Edecek...


14 Ocak 2012 Cumartesi

Belçika'dan Türkiye'ye Samimi Bir Bakış II


BU KEZ HEYECANLANDIM

IKV ziyaretinden sonra konuşma yapacağım Avrupa Parlamentosu’na gittik. Bu benim bu parlamento binasındaki ikinci konuşmam olacak. Ama bu sefer hem konuşmayı Fransızca yapacak olmam, hem dinleyici kitlesinin üst düzey siyasiler ve bürokratlardan oluşması hem de katılımın yoğunluğu beni biraz heyecanlandırdı. Anadilde yapılmayan ve kağıttan okunmayan her konuşmada yanlış anlaşılma; hatta daha da kötüsü, hiç anlaşılmama riski var. Ben yapacağım konuşma öncesi mutlaka notlarımı alıyorum ama hiçbir zaman kağıttan okumuyorum. Çünkü konuşmacı kağıttan okuduğu zaman dinleyiciler sıkılıyor ve samimi bir itirafta bulunayım, aslında sizi hiç dinlemiyorlar.

Avrupa Parlamentosu

Konferansı düzenleyen Avrupa Parlamentosu'nun en güçlü milletvekillerinden Vincent Peillon. Kendisi Fransa Sosyalist Parti yöneticilerinden. Akdeniz İçin Birlik çalışmalarını yürüten milletvekili. Bildiğiniz gibi bu proje Sarkozy'nin en önem verdiği politikaların başında geliyor. Fransa, Avrupa içindeki gücünü artırmak için her zaman Akdeniz kartını oynamıştır. Peillon, AB’nin başarılı eğitim programları Erasmus (Üniversite öğrencileri değişim programı) ve Leonardo da Vinci (Mesleki eğitim programı)'nin Akdeniz bölgesinde de uygulanmasını sağlamak üzere Parlamento'da bir çalışma başlatmış. Böylece AB üyesi olmayan Akdeniz ülkeleri de bu programlardan yararlanabilecek.

Hatırlayacaksınız geçtiğimiz günlerde AB bakanı Egemen Bağış bir konuşmasında, 'Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da vinci' diyerek bir espri yapmış ve medyada uzun süre gündem olmuştu.


MESLEKİ EĞİTİMİN EKONOMİYE YANSIMASI

Akdeniz Odalar Birliği Başkanı olarak çağrıldığım bu konferansta konuşma yapma teklifini büyük bir mutlulukla kabul ettim. Çünkü gençlerin eğitim seviyesini yükseltmek, özellikle mesleki eğitim vermek, işsizlikle savaşmanın ve ülkenin refah seviyesini yükseltmenin en kolay ve hızlı yolu. Açılışta konuşan Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Yunan Milletvekili Bayan Rodi Kratsa-Tsagaropoulou da bunu çok güzel bir şekilde izah etti.

Konuşma Esnasında

Konferansta, bu programların Avrupalı gençlere ne kadar büyük fırsatlar sağladığı ve nasıl faydalı olduğu anlatıldı. Özellikle Kuzey Afrika ülkelerindeki eğitim ve bunun Avrupa'ya etkisi tartışıldı. Ben de önce Akdeniz ülkelerindeki mesleki eğitimden bahsedip, yüksek seviyedeki bir mesleki eğitimin ekonomiye ve işsizliğe nasıl olumlu yansıyacağına dikkat çektim. Arkasından da Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz ortak projelerden örnekler verdim ve bu konuda, Odalar'ın ne kadar etkin olabileceğini anlattım. Eğer teklifim Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilirse, aynı İnvest in Med projesinde olduğu gibi, bu projede de ASCAME olarak lider rol oynayabiliriz.

YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ’NDE BULUŞTUK

Brüksel'e gelip Yunus Emre Kültür Vakfı'nı ziyaret etmemek olmazdı. Brüksel Vakıf Müdürü Rahmi Bey genç ve başarılı bir insan. Eşi Mahinur Hanım ise, üçüncü nesil Belçikalı Türkler'den ve yerel parlamento milletvekili. Mahinur Hanım daha evvel belediye meclisine seçilmiş, şimdi de milletvekili olmuş. Böylesine genç bir hanımefendinin oradaki Türk toplumunu böyle önemli bir mevkide temsil ediyor olması beni çok memnun etti. Bir de hem babasını hem de dedesini Brüksel'de geçirdiğim öğrencilik yıllarımdan tanıdığım ortaya çıkınca bu sevincim daha da arttı.

Yunus Emre Kültür Merkezinde

Yunus Emre Kültür Vakfı, Türk kültürünü daha iyi tanıtıp yaymak için 2007 de kurulmuş, birçok ülkede merkezler açan bir oluşum. Vakfın Başkanı Dışişleri Bakanı ve vakıf mütevelli heyetinde Maliye Bakanı, TOBB başkanı, TIKA başkanı gibi kişiler yer alıyor. Merkezlerde, Türkçe dersleri verilmesi, konferans tertiplenmesi, sergi düzenlenmesi gibi birçok etkinlik gerçekleştiriliyor. Vakıf kanunu TBMM’de tartışılırken, kanunun savunmasını o zaman milletvekili olan babam Nevzat Yalçıntaş yaptığından, Yunus Emre Vakfı’nın bende özel bir yeri vardır.

BORÇLAR YÜZDE 100’Ü AŞTI

Yurda dönmeden son ziyaretimizi Büyükelçimiz Sayın İsmail Hakkı Musa'ya yaptık. Sn. Musa bize Belçika'daki son gelişmelerden bahsetti. Belçika son seçimlerinden sonra oldukça uzun süren bir hükümet bunalımı yaşadı. Hükümet 541 gün sonra Belçika Kralı'nın arabuluculuk çabaları ile kurulabildi. Belçika şu an altı partili bir koalisyon hükümeti ile yönetiliyor. Ülkenin dertleri bu kadarla da sınırlı değil. Borçlar milli gelirin yüzde 100'ünü aşmış durumda, ırkçı ve ayrılıkçı Flaman partisi oylarını devamlı artırıyor, krallık bile sorgulanmaya başlanmış...

Büyükelçi'nin anlattığı bir olay örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu bir defa daha teyit etti. Bildiğiniz gibi Ermeniler Fransa'da soykırım yasa tasarısını Fransız Meclisi'nden geçirdiler ve biz bunu yakın dostumuz Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe’nin kişisel gayretine rağmen engelleyemedik. (Juppe halen ticari ilişkilerimizin yara alacağını söyleyerek bu yasanın iptal edilmesi için çaba harcıyor) Bence bu başarısızlığımızın en büyük nedenlerinden biri Fransa'daki Türkler’in yeterli derecede örgütlü olmamaları ve siyasette yer edinememeleri. Belçika Türkleri tüm Avrupa'da en örgütlü ve siyaseten de en güçlü olanlar... Sn. Musa'nın anlattıkları da bu açıdan çok kritik.

Büyükelçimiz Sn. Musa ile

GÜÇLÜ TÜRK ÖRGÜTLERİNE İHTİYAÇ VAR

Aynı Fransa'daki gibi, Belçikalı bir milletvekili de Türkiye aleyhtarı bir yasa tasarısı hazırlamış. Konu ise Kürtler. Türkler'in Kürtler'i ezdiğini, Kürt halkının temsilcisinin Öcalan olduğunu ve Türk hükümetinin Öcalan ile müzakerelere başlaması gerektiğini iddia eden bir yasa tasarısı. Sn. Büyükelçi, Türk asıllı milletvekilleri ve Türk dernekleri bu tasarıya öyle bir tepki göstermişler ki, tasarıyı bir daha hiç kimse görememiş! Eğer Fransa'da da güçlü Türk örgütleri, Türk kökenli milletvekilleri olsaydı Ermeni yasa tasarısı bir daha görünmemek üzere kaybolurdu.

Belçika notlarım bu kadar. Önümüzdeki aylarda veliaht Prens Philippe, dışişleri bakanı ve işadamları ile beraber Türkiye'yi ziyaret edecek. Prens'e şimdiden hoş geldiniz diyorum ve bu ziyaretin iki ülke arasındaki ilişkileri daha da iyiye götürmesini temenni ediyorum.


Bitti...

13 Ocak 2012 Cuma

Belçika'dan Türkiye'ye Samimi Bir Bakış

AB Parlamentosu, Brüksel

9 Ocak 2012 Pazartesi günü Brüksel'e gittim. Yolculuk sebebim ertesi gün Avrupa Parlamentosu'nda yapacağım mesleki eğitim konulu konuşma. Parlamento, Erasmus ve Leonardo eğitim fonlarının tüm Akdeniz ülkelerine yaygınlaştırılması amacıyla bir çalışma yapıyor. Bu çerçevede beni de Akdeniz Odalar Birliği (ASCAME) Başkanı sıfatımla davet etmişler. Hazır oraya kadar gitmişken hem Avrupa Birliği konusunda hem de Brüksel'deki Türk toplumunun önde gelenleri ile görüşmeler yapmayı planlıyorum.

Belçikalı Bakan Sn. Emir Kır

Salı sabahı, dostum da olan, Brüksel bölgesi devlet Bakanı Emir Kır ile kahvaltıda bir araya geldik. Belçika üç bölgeye ayrılmış federal bir ülke. Kuzeyde Flaman bölgesi, güneyde Valon bölgesi ve başkent çevresini kapsayan Brüksel bölgesi mevcut. Her üç bölgenin de kendi parlamentoları ve hükümetleri var. Bir de bunların üstünde federal meclis ve hükümet bulunuyor. Ağırlıklı tüm kanunlar, özellikle halkı ilgilendiren günlük hayata dair tüm düzenlemeler, yerel hükümetlerin yetkisinde. Federal hükümetse uluslararası konularda söz sahibi.

GURBETTE YAŞAMAYI BİLİRİM

Yüksek tahsilimi Brüksel'de yaptığım için, gurbette yaşamak nedir biraz bilirim. Özellikle gurbetteki Türkler anavatanlarını nasıl severler, nasıl anavatanlarının kendilerini sahiplenmesini beklerler ve bu konularda ne kadar hassastırlar; benzer duyguları bizzat tattım. İki sene gurbette öğrencilik yapmış biri bile bu psikolojiyi yaşamış ise, gurbette doğmuş, orada yaşayan ve anavatanını birkaç yılda bir görebilen bir çifte vatandaşımızın hissiyatını varın siz hesaplayın... Özellikle Avrupa'da vatandaşlarımız arasında en önemli duygunun aidiyet olduğunu bizzat yaşayarak tecrübe ettim.

Bu yüzden Emir Bey, yeni çıkan bedelli askerlik yasasının Belçika'daki vatandaşlarımız arasında yarattığı memnuniyetsizlikten bahsedince hiç şaşırmadım. Bildiğiniz gibi, yasadan evvel yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız 5 bin 200 Euro ödeyip 20 gün askerlik yapıyorlardı. Yeni yasa ile bu rakam 10 bin Euro'ya yükseltildi ve askerlik yapma zorunluluğu kaldırıldı. Yasanın Türkiye'de ikamet edenleri kapsayan yönleri de var ancak Avrupalı Türkler üzerinde bu yasanın çok olumsuz bir etkisi olmuş. Sanırım yasa çıkarılırken ağırlıklı olarak Türkiye'de yaşayanlar hesaba katıldığından, işin diğer yönü pek düşünülmemiş.

Yasa çıktığında hiç geçiş süresi tanınmadığından, binlerce vatandaşımız yasanın kapsamına girmeden 5 bin 200 Euro verip 20 gün askerlik yapabilmek için konsolosluklara hücum etmiş. Büyükelçimiz Sn. Musa da, daha sonra kendisini ziyaret ettiğimde, o günlerde gece yarılarına kadar mesai yaptıklarını anlattı. Unutmamak lazım ki şu an Avrupa Birliğinde işsizlik yüzde 10'larda ve bu rakam Türkler arasında yüzde 30. Dolayısıyla 5 bin 200 Euro bile gurbetçilerimiz için büyük bir rakamken şimdi 10 bin Euro çok daha büyük para.

20 GÜN DE OLSA ASKERLİK BİR AİDİYETTİ

Ama bence asıl büyük sorun aidiyet hissiyatında. Bu yasa, "Türkiye bizi sadece para kaynağı olarak görüyor, harcınızı ödeyin bir şeye karışmayın diyor" şeklinde yorumlanmış. Askere gelmek, o üniformayı giymek, 20 gün dahi olsa vatana hizmet etmek, tüm yaşamlarını yurtdışında geçiren insanlar için önemli bir aidiyet sembolü idi. Bildiğiniz gibi yurtdışındaki Türkler oy da kullanamıyor. Ayrıca askerlik yapmayan bir Türk kanunlar önünde çok zor duruma düşer.

Benim korkum, bu aidiyet sembollerini kaybeden, 10 bin Euro gibi ciddi bir mali külfeti kaldırmakta zorlanacak ve kanun önünde suçlu duruma düşmek istemeyecek birçok üçüncü nesil Avrupalı vatandaşımızın çözümü Türk vatandaşlığından çıkmakta bulması...

Bu, bizim millet olarak çok büyük bir kaybımız demektir.

SARKOZY AB ÜYELİĞİMİZİ İYİCE ZORA SOKAR

Salı günkü ikinci randevum AB nezdindeki daimi temsilcimiz, Büyükelçi Selim Yenel’leydi. Sayın Büyükelçi ile Türkiye - AB ilişkilerini konuştuk. Müzakere sürecindeki tıkanıklık, Kıbrıs sorunu ve Fransa'nın tutumu ile tam bir çıkmaza girdi.

Büyükelçimiz Sn. Selim Yenel

Sarkozy tekrar seçilirse AB sürecimiz iyice zora girecek. Sarkozy Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu ama Avrupa Birliği'nde yerinin olmadığını söylüyor. Kıbrıs meselesinde ise, KKTC'nin izolasyonu sona ermeden ve BM süreci tamamlanmadan ek hiçbir taviz vermeyeceğimizi kesin olarak belirttik. Tüm bu gelişmeler AB yolunda kısa vadede pek bir gelişme olmayacağının göstergesi.

SIRADA SIRBİSTAN VE İZLANDA VAR

IKV Brüksel Temsilciliği'nde yaptığım görüşmeler de, bu konudaki izlenimimi değiştirmedi. TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Brüksel temsilcisi Sayın Bülent Bilgiç ve İKV temsilcisi Sayın Haluk Nuray da düşüncelerimi teyit etti. Görüşüm, önümüzdeki yıl Hırvatistan, Sırbistan ve İzlanda'nın AB'ye girdiği bir dönem olacak. 2012'nin ikinci dönem başkanlığı Kıbrıs Rum Kesimi'nde. Bu, Türkiye'nin AB ile ilişkisini minimum düzeye indirmesi demek. Zaten ekonomik dengeler bu şekilde gitmeye devam ederse, birkaç sene sonra nasıl bir Avrupa ile karşı karşıya olacağımız, bu yeni Avrupa'ya Türkiye'nin nasıl yaklaşacağı apayrı bir konu. Senelerce süren müzakereler sonucu, artık ne Türkiye eski Türkiye ne de Avrupa eski Avrupa. Yeni şartların da yeni yaklaşımlar getirmesi çok doğal.

TOBB ve IKV Brüksel Temsilcileri ile heyetimiz

Devam Edecek...